Kayıtlar

Tesadüf Eseri,

Bu ara duyduğum en ilginç laf "Tesadüfler tesadüfi değildir!" Nam-ı diğer şans. Uzayın engin kara maddesinde yıldızlar tesadüfen mi oldu? Karanlık madde bir yerde tamam ben burada bittim rastgele bir yıldız olsun mu dedi? Yahut aklına estide durun şurda bir güzellik yapalım güneş hayat versin masmavi dünyaya... Tesadüfler her ne kadar zıt gibi olsa da muazzam intizamı gösteren muhteşem mihenk taşlarıdır bence. Her seher vakti güneşe gebe, her akşam üzeri geceye. Güz kışa, bahar yaza. Delil-i İnayet.. Allah-u Teala'nın ademoğlu havvakızına tesadüf gibi gösterdiği anlar aslen birer delildir onun kurduğu nizama. Geçenlerde bir dostumla karşılaştım. Heybeli Adadan dönerken. Vapurda. Seneler önce konuşmuşuz. Liseden. Siması gözlerimde lakin ismi bir türlü gelmiyor aklıma. Konuştuk neler yaparsın, hayatımızın ufak bir muhasebesini yaptık iki dakikada simit ve acı çay üzerine. Uzun yıllar ayrı kalmanın verdiği rahatlıkla kıskançlıklar, nefslerimizi geride bırakarak. Böylesi sohb...

Gazze'nin İntikamı

Şu gördüğün çiğ şehrin üzerinde yayılan bitkileri, camları, her yanı saran Gazze annelerinin göz yaşından… Kan rengi caddeler ve boy boy yol çizgileri Kara toprak deyip geçme, şu mübarek sene Kimleri kucakladı kimleri! Mirası üç beş parça oyuncak olan tazecik masumları Vasiyyetinde kuzenlerine bırakmıştı bebeklerini Sahi onlar nerede? Ardından sahipsiz kaldı pisiler, şehrin köpekleri Sesini üç beş yıkık minare dahi duyuramadı. Ta ki kaynadın, yandın, buharın sindi yer yüzüne Ok atılmış gibi dört yöne, gönüller avladın İŞTE: Gazze’nin intikamı. Sessizce yürekleri dirilten o tevekkül Teyze sen dedin ya Siyer öğrenmeli her kul O zaman yıldızlar açar güller gibi semada Siz gömdükçe korkuyu, korkak ve zalimler bîseda Gökte ışıldar bir zümrüdü Anka nispetiyle aziz şehitler, Senelerle uyutulan biz ümmet, uyanıştayız ey Gazze! Ve Gazze’nin intikamı. Sakın hüzünlenme yıkık evlerinle, kül yutmuş genzinle, Va’d edilen her şey er ya da geç bulacak adresini Zalim en acınası, zalim zulmüyle müsemma ...

Şeb-i Arus aralığında göçen Birsen Teyzem'e

Bazı insanlar vardır girdikleri ortama yumuşak bir meltem gibi sabahın kokusunu getirirler, gözleri güler içinde yanan lambalarla yüreğinizi ısıtır, seslerini alçaltarak konuşur ama bir şekilde duyururlar.  Yürekten bakarlar, yürekten "Nasılsın Ayşeciğim?" diye sorarlar. Seneler geçsede görüşmeyeli aynı iştiyakle karşılarlar, sarılır, hemen mutfağa koyulup ne ikram etsin diye hoş bir telaşa girerler. Aslen aceleci değildir Birsen Teyzem. Çocukken onun evine gittiğim zamanlarda sanki zaman dururdu. Annemler sohbet ederken ben bir çocuk için gizemlerle dolu evinin eşyalarını, sarmaşıklarını, çiçeklerini ilgiyle incelerdim. İrem Bahçelerini aratmayan evinde çiçeklerin isimlerini öğretirdi. Bak Ayşeciğim bu küpe çiçeği, bu bir dua çiçeği, sevgiyle büyütürdü her birini.  Hele babamlar mescitteyken o gece sohbetleri bambaşka olurdu. Tabiki ben ozaman küçüğüm bir şey anlamıyordum. Tek kelime hatırlamıyorum. Büyüklerimizin sevgisi kalpten kalbe akarmış.  Kutu gibi bir mutfağı var...

Sen

 Kelimeleri mânalandıran hazinesin Sen Günâhkâr ruhlara şifâ, hakikât-nümâsın Sen Kibr, hâset, riyâ bir tebessümünle bitiren Sen Aşkınla yananı Havz-ı Kevser'e çağıran Sen     Muhammed Mustafa Hatem-ül Enbiyâ!  Dünya sürgününü hafifleten nihan-hane Sen Kusurları örten nişangâh-ı ilahisin Sen Ağniyârın kurtuluşu, fakirin yâreni Sen Sâhibsizleri sahibine kavuşturansın Sen     Ahmed-i Mahmud Mahbub-u Hüdâ!  Bülbülün iniltisi, duanın menbaı Sen Alemlere rahmetsin, gönüllere sûrûrsun Sen Her oluşun müsebbibi, varlığın özüsün Sen Târik-i Naciyye'nin yıkılmaz mihmandârı Sen   Habib-i ekrem Sallalahu Aleyhi ve Sellem! Ebu Bekir Sıddık'ın mağara yakîni Sen Ömer Faruk'un kılıncı Hakka çeviren Sen Osman Zinnureynin hayâsına hayâ eden Sen Ali Mürteza'ya hikmet sandığını açan Sen   Alâ alihî ve sahbihî ve Sellim Teslimâ! Biz gâriblere acı ya Rab, Muhammed Mustafa hûrmetine imdât et! 29 Rebiülevvel 1441 (27 Kasım 2019)

SeyrüSefer

Bu mekanı neden çok sevdim diye sorardım kendime, Şimdi haberdar oldum siz oradan geçmişsiniz vaktiyle. Saatler ve yollar mı kavuşturacak sizi Sevgiliye, Yoksa dualar, zikirler ve satırların arasındaki feyizler mi? Gözlerimi kapadım, seyreyliyorum içimi Taa derinlerde buluyorum sizi ve sevginizi, Oradan adım adım rabıta ile bir kapı açılıyor, Hasret bir an kayboluyor, tekrar güneş gibi doğmadan evvel. Ahh! Şu İstanbul-Ankara arasındaki rayların bir dili olsa, Ne ağır yolcuları taşıdı onlar... Ama işte birtanesi geçti hissettirmeden, Rabbine teslim, Hani trenlerin tıka basa dolup biletsiz de binildiği günler, Eskişehir'den geçerken ayazdan donardı ayakları iki vagon arasında, Hele İstanbul'un kapısı İzmit'te kalbinin atışı Sanki o götürüyordu devasa demirden yığını. Nasıl ılık ılık kaplıyordu tüm bedenini yaklaşıyor olmak her dakikada sohbetine mürşid-i kamilin. İncitmedi kimseyi, kırmadı yolu, Sildi gönüllerdeki hüznü ve ümitsizliği. Rabbim on...

Zaman Yolcusu

Altıparmak Yetimhanesinde Kerem adında bir çocuk yaşarmış. Ne annesini ne babasını tanımış. Öğretmeni Aysel Hanım onun herşeyiymiş. Aysel Öğretmen çocuklar yatmadan önce her gece onlara bir masal anlatırmış. Gene bir gece ay dede gök yüzünde tahmin edilmesi zor yerini almışken Aysel Öğretmen bütün arkadaşlarını ve Kerem'i etrafına toplayıp başlamış anlatmaya dara düşenlere Hızır gibi yetişen Hızır Aleyhisselamın hikayesini. Kulaklarını kabartmış Kerem. Yetimhanenin camından dışarı kaymış uykulu gözleri. Gecekondular, canavar gibi gözüken dev beton binalar. 'Herkes ömründe bir kez görür Hızır Aleyhisselamı. Lakin o seçer görüleceği zamanı. Bir oturduğu yerden kalktı mı çiçekler açar şelaleler çağlar. Yemyeşil cennetten bir bahçe bırakır ardında.' O geceden sonra Kerem her gün vaktini camın önünde yüzyıllar öncesinden gelecek bu esrarengiz yolcunun yolunu beklemeye başlamış. Kerem'in hiç ziyaretçisi olmazmış diğer arkadaşları gibi. Kiminin teyzesi, kiminin dayısı ya da ...

Bohça

Toplanmış kalbim ninemden kalma bohça içinde Dört köşesi var, üzerinde bir de çengelli iğne Darmadağınıkdım efendim, sayenizde toplandım İlmimin sınırlarını sizden öğrendim. Bilmek hâle geçirmekmiş, güzel ahlâkın ilk basamağı. Kalbim bohçanın uçlarından çektikçe siz Dümdüz oluyor, fırtına sonrası süt liman deniz, Her harfi ilmihâlin birer iz Ah ölür isem keşke onu da alabilsem Kefenimin üzerine koyuversem. Nakli esas aldınız, nefse neşter çektiniz Söylenen söz söyleyenle kıymetlidir bildiniz. Bizim için yorulup bir ömrü nakille geçirdiniz Mirâsınız oldu bizim gibi gâfillere, me'va Al hüznü yolla başka diyârlara. Gelen sıkıntılar nedir ki, büyüklerin çektiği yanında. *me'va sığınak 2019 Ankara

%51'e Odaklan

Zamanının Sahven-i Kebir'i Enver Amcama Altını ve gümüşü yarıdan fazla olan alaşımlar saf altın ve gümüş sayılır. (Seadet-i Ebediyye) Yüzde 51'e Odaklan Her atılan ok vurmasa da hedefi, Asl olan nişangâhdır, kalbin sadefi. Endamın dik, zahîrin mâmur ise Kıl bâtınını ona eş, idmân ile uğraş! Yed-i âlim bil elin, öyle tut kabzayı! Sad bin Ebi Vakkas'dır pîrin, öyle ger lahzayı! Anam, babam sana feda olsun! dedi yalnız ona Hatem-ül enbiya,  fekâne kâbe kavseyni ev ednâ* Ehemmi mühimme tercih et! Müsabaka-yı nefs niyyet et! Dışardaki düşmanı boş ver sen! Ger yayının kirişi, bırakma tek bir en! Yeislenme hemen kepaze olduysan o an Salı esnet, tut bir daha rakibe dayan! Ta ki vursun vahdet aşkı ile temren, Ol hedef tahtasındaki sanem. Buyurdu fakihler "Ol kişi saftır, ki onda yarıdan bir fazlası hâlis niyettir." Evliyalık enver-i Haktan bir diyâr. Ok ve yayı vereni kalp severse bahtiyâr. Koyma oklarını sadak içre, Vuramam korkusu ile...

Teslimiyet

Bir çift söz yapamaz sabr ile duanın yaptığını Senelerce söyle iştitmez kulak ile bir kul Dua et her dem, sabır ile istiğfar et Rabbine Çünkü her istediğinde onun için hidâyet Usul usul kaplar onun içini inâyet Her vazgeçiş bir parazit gibi uzatır asla rücûyu Sen arada şüphe ve şekk ile bozma ol nidâyı Rabbine güven yalnız Ona dayan, İstetiyorsa verecektir buna inan Boş yere vermez kalbine ol nişanı O ki en kıymetli yere kurmuşdur çadırı Kalp Allah'ın evi- mekan-ı muhabbet Dua ile çal kapısın Rahman'ın, şahiddir melekût Bir bakmışsın âteşi yakmış kül eylemiş sevgiliyi Duaların  leylünehar semaya yükselen harareti Söz kalble söylenir, ihlasla tomurcuklanır Emin ol Rabbin az bekletse de elbet emân verir Me'va gördün mü bak nasıl imiş hikmet-i ilahi Büyüklerin himmetine bırakınca nasıl vâsıl eyledi. 9 Receb-i Şerif (Mart 2019)

Taptuk Emre Türbesi, Emremsultan Köyü, Nallıhan

Resim
Medet arar isen ey gönül, Karış karış dolaş Anadoluyu Var türbelerine, kokla Horasan'ı Bağdat'ı, Mekke'yi, Medine'yi. Kudüs'ü, Şam'ı. Mekanlar, yollar hep aynı o sevgiliye meftun. Nasılda sevgisiyle yoğrulmuş, Resullullah'ın ve Eshab'ının, Sakın onları incitime ey gönül, Huzuru, cenneti saygıda bul! Ziyaret eyle o sultanları, ki onlar mayaladı kahramanlık ruhunu Türk'e verdiler ruh ve istikamet, Kırık gönüllerle huzura gireni Lütufsuz bırakmaz Ağırlarlar tarifsiz hediyeler ile. Yolunuz düşer ise Yunus Emre'nin yoluna, Mutlak uğrayın derim Tapduk Emre dergâhına.. Nisan 2018

Hamide Nine

Seyyide Hamide Teyzem'e. Çeyizi bol muydu bilmem. Kısmeti geniş miydi bilmem. Rahat yüzü görmüş müydü onu az çok bilirim. Görmemişti Hamide Ninem. Çilelerini anlatmaya sayfalar yetmez ise de nasipliymişim ki ben onun gibi bir nineyi tanıdım. Annem elimden tutar duasını almaya giderdik Hamide Teyzeme. Taa ki o bu nahoş dünyadan göçene dek. Onun güler yüzlü kızı kapıyı açar bize sütlü kahve kaynatırken ben elini öperdim ilkinleri annemin ikazı ile. Sanki o küçük kız halimle çok yaşlı gelirdi bana, çekinirdim sokulmaya. Yuvarlak hatları kenarı ufak oyalı beyaz başörtüsü ile söylediklerinden anladığım en çok şuydu. "Hafız el öpmelerin olsun güzel kızım!" Hal lisanı ile konuşan o ender insanlardandı Hamide Teyzem. Dışarıda kavak ağacı rüzgarda sallanıp cama vururken, o Allah lafzı ile dua eder eder, saatler hiç geçmezdi. Sanki dışarıda hayat dururdu, zaman genişlerdi. Çocuktum tabii, şeker ve sütlü kahve gelsin diye beklerdim. Halıdaki desenleri, kitaplıktaki kitapları sa...

Suya Düşen Yaprak

Sükunet. Sekine. Mesken. Ne buldun orada? diye soranlara. Misal. Asıl. Selim. Ne buldun o tepede? diye soranlara. Sohbet. Muhabbet. Hubb. Ne buldun orada? diye soranlara. Hilm. İlm. Liman Ne buldun onda? diye soranlara. O sohbet bir zamanlar o tepede  o dergah bir zamanlar o büyük şahsiyette o hava bir zamanlar o tüten ocağın ateşinde Ne buluyorsun orada? Çayın dumanı, kokusu burnumda.  Kilometrelerce uzakta. Anadolu'nun bağrında. İstanbul'a mı hasret, yoo hayır şehrin siluetinde saklı Mürşid'in derslerine. Hasret güzel, ne mi buluyorum, Kitapların derûnunda, satırların arasında Mezarlığın orta yerinde Resullullah'ı anlatıyor ruhlara Toprağın altı ve üstündekilere. Kelimesiz, sessiz ve bir suya düşen yaprağın çıkardığı daireler gibi. Uzaklaştıkça Ondan genişliyor daire. Ve bizi içine alıyor. Hubb ile. Meva, 2018 Mart Ankara

İtikad

Kâimdir Allah. Hâdisdir insan. Evveli yoktur O'nun ne de sonu. Nas ise zaman ile perdeli, topraktır sonu. Alemler, gezegenler, yıldızlar uçsuz bucaksız kara madde Her biri Rabbin ilminden bir parça, Felsefecilerin yanıldığı nokta, Kâimdir evren diyenler, nasıl açıklar başlangıcı olmayan bir insanı Adem'in ve evrenin yaratılışı Mushaf'da apaçık var iken. İbn-i Sina ve Farabi fazla Aristo okumaktan evren sonsuzdur, başı ve sonu yoktur dediler ki tam bir akıl tutulmasıdır onların ki Cehl-i mürekkep bu olsa gerektir, kendisi Hz. İsa'nın çare bulamadığım en hazin hastalıktır dediği. Ben biliyorumla bulaşır, İnkâr ile nihayet bulur. Sonsuzdur Allah-u Teala Mahluktur insan. İnsanı ebedi saadete kavuşturacak olan Rabbidir ancak. Böyle öğrendik ehl-i sünnet kitaplardan. Dünyada her an devinim, Dün ki çiçek soldu gitti, ölenler ayrıldı moleküllerine, Henüz yok olmuyor, Her şey yek diğerine dönüşüyor Ta ki vaad edilen Sura üfürülene dek. Dünyadak...

İkisinden Biri

Elbet biri bekleyen, Biri gelen olur, Biri aşar yolları, Biri ötelerde duran. Biri kurşun olur, Şehit olabilmesi için diğeri, Bir insan imtihan olur, Diğeri sabretsin diye. Eshab-ı Kehf olur saklanan zulümden, Diğerleri Yecüc ve Mecüc Zulmeti saklanmış kavimler. Biri buse olur dudakta, Diğeri düğüm boğazda, Biri sıcak bir çay olur, Diğeri alçak bir hendek, Gebe kalır kelimeler sonraki olaylara, Kimiyse sükut ile Eshab-ı Sabr olur. Vazgeçer kimi yarı yolda, Sebatın tarihini yazar kimi sedasız yiğit yürekler, Ahh! Benim tezatlarla dolu küçük aklım, Rabbim yaratmış herşeyi çift, ve zıt Her şey muhtaç yek diğerine Ateş havaya, ölüm hayata. İkisinden biri, Kurtuluş yolu, İkisinden biri Onun rahmeti. Me'va 2017 Ramazan 15

Rıhle

Resim
Kelimeler dizilmiyor yan yana, dilim dönmüyor anlatmaya, Her an taşacak bir pınar gibi yüreğim, K â h akıyor gözlerden, k âh  çıkıyor dilden. Şükür ile vecd ile dönüp duruyorum aynı yerde, Rabbim bizi bu yola koydu, ürperiyorum yolu kırarım diye. Öyle bir yol ki bill û rdan, Süleyman'ın sarayı gibi 7000 senelik mesafe onun üzerinde bir  â n. Basarken o velilerin ayak izlerine, Rabbim haketmedim, haketmedik bu nimeti diye Kalbim elimde sıkıyorum dehşetle, Ama bir huzur çekiyor sessizce menzilden Ufka doğru her adımda o cazibeyle yürüyor bu garip Rabbim bu yoldan ayırma! zikri dilde Edepten lalelerin boyun büktüğü, Kenarları uçurum, üstü bahar dalları. Ortalığı bir koku kaplamış misk-ü amber. Sanki yolun taa ötelerinde O Nebiler Nebisi, Resuller Resulü, Habibullah tebessüm ediyor, Nur üstüne nur. Sevdiklerinin yolunda yürümeyi nasip et ya Rab! Me'va 2017 Ankara

Ölümle İlk Tanıştığım Gün

Küçücük bir kuştan böyle çıkıyorsa can, dehşete düşmemek elde mi kendi nefsim için, Korkudan değil, ölüm anındaki yoğunluktan irkiliyorum. O öyle bir an ki kimisinde bilgelik, kimisinde sadece boşluk. İnsanın en bilge anı, daha ötesi yok öğrenecek ölümden gayrı. Dünya ne küçük, insanlar ve ben ne budala. Başka hiç bir hayvana verilmemiş anlayış, doğruyu yanlıştan ayırt edebilme mantığı. Fakat nasılda gizliyoruz mantığımızın bize dediğini kalın duvarların arkasında. Ölümü unutmak için alıyoruz her nefesi, an be an ona yaklaşırken. Sessiz, sakin ve huzurlu bir son nefes istiyorum Rabbim! Üzmeye fırsat vermeden... Okyanusların derinlerinden.... Meva 2003 (Sevgili kuşum Botiş'in öldüğü sene)

Tek Kelime

Bir çiçek olsam kırlarda, Derip koklar mısın? Bir avuç toprak olsam yerde, Alıp saklar mısın? Hasta düşsem gurbet elde, Gelip yoklar mısın? Ölüm günü baş ucumda, Durup bekler misin? Meva. A. Önyurt

Gerçekler Süleymaniye Kütüphanesinde Saklı

Dünya acı doldu, fitne çoğaldı. Rabbim yardımcılar göndersin! Amin. Kıyamet alametleri tek tek zuhur ederken Herkes şüpheyle bakar yek diğerine, Aileler harap, çocuklar bile gelecekten bitap. Dindar görüntüsüne aldanma, Ne dindarlar dinden bi-haber. Kalbim temiz diyen nefsine kapılmış, İki taraftan da küfür akıyor oluk oluk. Dini herkes etti oyuncak, Sünnete, Selef-i Salihin, Hülefayı Raşidin'e sıkı sarılan ecdadımız varken, Bize ne gerek Camiül Ezher mezunu ilim adamlığından yoksun Mısırlı masonlar. Abduh, Efgani, Seyyid Kutb, Mevdudi, Benna ve İkbal diye yaldızlanarak övülen zavallılar. Yutturdular Batılılar akıl ve mantıkda İslam geridir diye Onlara şirin gözüküp kurtulmaz bu kutsal Sancak Ayrılık itikadda değildir, bunu bir anlayamadılar, İbadetlerin uygulanmasında ufak farklılıkları, Çatışma ve anlaşmazlık diye yutturdular. Mezhep ile fırkayı birbirine karıştırdılar. Hiç bir tarihi vesikada kavga olmamıştır Şafiilerle Hanefiler arasında. O dedikleri Mu...

Gözlem

10 sene evvel göklerdi seyirgahım. Hayaller içinde. 10 sene sonra yerlere bakıyorum, Düşüncelerle. Göklerin sırrı yerdeymiş meğer, varlığın sırrı hiçlikteymiş. Yıldızlarda aradığım hayat, yeraltında saklıymış kabirden sonra gelen ebediyyet. Aşkın güzelliği 99 kapıdan ilkiymiş meğer, Tek kapı sanmışım maceramın başlangıcını. İlk kapıyı açtım art arda açıldı kapılar. İlerlemek için aşkın kapısını çalmak gerekmiş meğer. Yaş ilerledikçe seyirci olduğunu anlıyorsun, oyuncu olduğun kısa anlar dışında. İşte o fasılalarda ettiğin dualarda beni bulsun kulum diyen 'Rabbine' yaklaş her babda bir merhale daha. Soru sormadan, Konu açmadan, Dilini yormadan, Sessizce ilerle taa ki o geçilmez eşikte eriyip bitene dek.

Yolculuk

Bir sekine Allah'ı bulmak Manasızlıktan manaya geçmek, Selamsızlıktan selama, Yokluktan varlığa, Geçici tatlardan lezzete. Habibinin yolu güllerin arasında dosdoğru patika, Onu kaybetmemek tüm mesele, yoldan çıkaran onca hayal arasında. Sanalı bırakıp hakikate yönelmek, Kibri bırakıp acziyeti kabullenmek, Toprak kokusunu her an burnunda duymak, Yolda gördüklerine takılıp kalmamak, Maksudun Allah ve O'nun sevgilisi ise Ey yolcu! Büyük kavuşma pek yakın...

Sahil ve Dua

Resim
Dün insanlık öldü, ama yaşıyor muydu ki? İnsan yek diğerinin hüznünü paylaşabildiği ölçüde insan... Suriyeli bir çocuk, bir kayık ve dalgalar... Buz dağının görünen kısmı yalnız bu, 2500, iki bin ve beş yüz yüz onlar, az evvel kundakta, şimdiyse kefensiz Rabbine kavuşmuş yüzler Allahım Sen Müntekimsin, buna sebep olanları cezalandır, Zalimler, Esed'i görmezden gelenler, şer güçlerle ittifak edenler, Vatan için, Ümmet için canını siper eden erlerimize, Ümmetin şehitlerine dil uzatanlar her birine ACIYORUM. Bu günahsız yavru Cennetindeyken şimdi onlar cehennemi çok yakında tadacaklar. Rabbim sen iyi ve kötü her şeyi yaratansın. İmanımızı hayırlarla sına, şerlerle değil. İsyandan sana sığınırız, sana sığınırız, sen el-Metin isminle Ümmet-i Muhhammed'i kuşat. AMİN

Yol

Resim
Eskişehir Yolu, Ankara, 10 Ağustos 2014 Yol Mutluluğun içinde gizli ıstırap, hüznün içinde huzur, Yok bu dünyada mutlak huzur, mutlak tatmin, Sorarsan kendine garip yolcu neden diye, Nedeni içinde saklı, Aşkın muradı vuslattır sevgiliye, Kavuştum sanma, kavuştuğunda diyar-ı İstanbul'a Mahzunluk seninle gider, seninle gelir, ayakların gibi taşırsın menziline. Nur dolmuş ufuk seni kendine çeker, Var bir şey benden içeri, taa derinlerde, taa ufkun ötesinde Evrenin yayılmasını hissederim yüzümde, bir başka yolcuyla paylaşırken yolu, Ona kavuşma anını bekler dururken ruhum, zihnim buğulu, insan sesleriyle çepeçevre Kelam ve lisan-ı hal duvar olur sırtıma Yaslan ve dinlen. Uzaklarda arama, çıktığın yol meçhule değildir, Doğru yol içindedir. Milim milim döşenmiş intizam taşlarından yürü. Rabbine doğru her adımda Büyükler gelsin kalbine ve onların senin için gözyaşlarıyla döşedikleri gözyaşı kaldırımları. m.a.ö 13 Haziran 2015

Annelik

annelik insanin kendiyle savaşı annelik sonu bilinmezlerle dolu tam kendini bulmuşken tekrar kaybetmek annelik rehber olmak, büyük olmak, ve emaneti taşımak insana verilen nimet evlat ve en büyük imtehan sınırlarımızın haritalarını çizer çocuklar sevgiyi yoğurup eşit dağıtmaktır annelik kurabiye gibi fırından yeni çıkmış sıcak pişirme süresi, fırının harı ve malzeme üçü olmadımı asla ağızda erimez annelik insanlık sınavının geçmesi en zor engeli uyku yok kimi zaman kabuslar art arda ve ayrılık sonu  hep göz bebeğinden ayrılık büyütmek, eğitmek, bir de ardından iftihar etmek annelik en güzel kabirde  eğer hayırlı evlat bıraktıysan o zaman gelsin melekler yere düşen incileri saysın bırakırsak şayet Rabbini doğru adreste arayan bir gençlik. Meva A. Önyurt 

Ölüler Duyar, Canlılar Söyler

Sessiz bir sisin ortasında fısıltılar. Bulunduğumuz odada olmayan çocukların sesleri havada asılı kalmış sanki. Yıllanmış antikaların insan hikayeleri çizgilerinde saklı kelimeler, tüketilmiş. Çok konuşunca yoruluyor ama bıkmıyor insan. Ölüler dirileri duyarmış, haber alırmış. Sus, çıt çıkarma küçük kelebek Kanatların tozdan, gözlerin bakır Kendi kendini konuşarak bitiren insan Ölüm sessizliktir, ölüm bambaşka bir diyara yolculuk Ruhunu boş boğaz bir bedenden kurtaran o an O an geldiğinde son söz, son söz Allah lafzı olur mu dersin? Her gün gelebilirse ölüm, bir günde kaç defa onu söylüyorsun say! Bu kalp düşüncelerle örülü, an be an değişen, konuşup sese dönünce manasızlaşan herşeyi unut, bir tek Ona doğrulduğunda yek, bir tek sustuğunda ferah.

Esma: İsmi Konulmuş

Sen tarihin talihsiz gülü İsmi konulmuş mübarek güz Nasıl kıydılar sana elleri ve dilleriyle? Sen Mısır'ın Meryem'i, Musa'nın ablası, İsa'nın annesi, masumiyet timsali.. Sen Mısır'ın destanı, uzak diyarlarda yürekleri dağlayan, yüzünde parlayan çocuklukla olgunluğun  acılarla yoğrulan topraktan aynası. Babanın kalbine inen ateş hepimizin kalbine indi Esma! Kızım Esma, isimle şereflenmişlerden,  cennetle müjdelenmişlerden, Biz seni kahraman ilan ettik, Ki sen bu dava uğruna canını verdin Hani o Esma vardı, ilk Müslüman kız çocuğu Feraset, sabır ve cesaret kuşanmış Esma, Ebu Bekir'in kızı cennette iki kuşak verilecek Esma, Allah'ın Resulüne Sevr mağarasında aş getiren  o güzel kızın adaşı ve yoldaşı, Gönülleri varlığın ve yokluğunla yakan hüzün bir ok gibi kalbimizi deldi geçti.  Nasıl kıydılar sana ve senin gibilere güzel kız? Ama dediğin gibi 'Onlar senin dünyanı berbat ettiler, sense onların sonsuz ahır...

Aile İçi Kriz Masası ve Mutlu Aileler

Aile huzurun kaynağı olmalı, aile her bireyin sığınağı. Fakat günümüzde çocuklu ailelerin hayatları hiç de öyle huzurun kaynağı değil öyle değil mi? Sabah işe, okula gitmeden evvelki karmaşa, telaş, her sabah çocukların bir kez azarlanması tanıdık geliyor mu? Ya da her şeyi annenin üzerine yıkan anlayış, çocuklara sürekli yukarıdan şunu şöyle yap bunu böyle yap diyerek emreden anne-babalar, ya da tam tersi hiç karışmayan ve çocuğun kölesi haline dönüşen ebeveynler. İfrat ve tefrit. Her iki senaryo aslında sabahın erken saatlerinde enerjimizin boşalıp gerçek annelik yapmamıza engel olan, sonrasında bütün gün vicdan azabıyla veya ikinci durumda aşırı yorgunlukla dolaşmamıza neden olan ve en önemlisi düzeltilmesinin bir yolu olan durumlar. Nasıl mı? Aileyi her şeyin ortasına alarak diyor Bruce Feiler. Geçenlerde ted.org'da yeni yayınlanan bir videosunu izlediğim araştırmacı yazar Feiler'a göre modern ailenin kurtuluşu bilgisayar programlama leksikonunda çok duyduğumuz 'agil...

Kırk İkindiler

Kırk gündür yağmur yağıyor. Kırk gündür başıboş dolaşıyorum. Bir ağlayıp bir gülüyor, ölüm ve yaşam arasında gidip geliyorum. Hastalanmadan ne bilsin hastanın halinden insan. Gök gürlüyor, gene yağmur. İzi kalsa düşen damlaların yer çizik çizik olurdu. Beni bir anlasan, bir baksan içime derinlerime... Ne yağmur mevsimleri, ne mevsimsiz yağmurlar geçirdik seninle. Yürüdük ıslak sokaklarda. Derdim var mı ben de bilmiyorum. Derdim ve devam sensin belki de. Tüm yaratıkların ortak arzusu anlaşılmak. Bazen bir söz yersiz sarfedilen öyle bir iz bırakıyor ki silip atsın diye içimden düşünce kırıntılarını şemsiyemi kapıyorum göğe dönüp onu dinliyorum titreyerek suya doymuş salyangoz tekrar kabuğuna döndüğünde onu orda bulamazsa ne olur hiç düşündün mü? bu mevsim bittiğinde yanımda olmanı istiyorum

Hayalet

Kırkyama gibi her yanım, bir şiir daha yazdım gönlüme iğneledim, ah bu anların getirip götürdükleri....Sahildeki her dalgayı sayan bir deliyim. Birini sökmeye kalksam her biri gelir ardından. Mutluyum bu delilik bana yakışıyor, bu yamalar da. Kah cesur bir adam gibi, kah kendi gölgesinden korkan bir hayalet gibi...

Boş Sayfa Açabilmek

Ne kadar zor, ne kadar elzem!?!? Boş bir sayfa açabilmek. Hem milletlerin, devletlerin hayatında hem de insanların hayatında boş sayfa açmak zoru başarmaktır. Taraflar aynı, kimsenin kara kaşı, dili, yaşamı, kültürü, acıları, sevgileri, kırgınlıkları, mevcudiyeti değişmezken ufak bir noktayı virgül haline getirebilmek, kişiyi değil, milleti değil mentaliteyi, perspektifi ve tavrı değiştirmek tüm mesele. Kürt- Türk deyin, anne-oğul deyin, baba-kız deyin, karı-koca deyin ne derseniz deyin hepsinin özünde geçmişi unutmadan fakat onun ağırlığıyla da ezilmeden geleceğe bakmak var. Gönlümüz baharın gelişiyle canlanan bahar dallarını birbirine uzatabilir. Yüreği yananlar, içi kan ağlayanlar, horlananlar, alay edilenler bir kelime değişimiyle elbette hafızalarını silmeyecekler. Fakat sevgi tohumları atılan çocuklar yetişirse bundan sonraki nesil köprü görevi görüp Türkiye'yi en büyük çıkmazından ve en büyük demokrasi imtehanından alnı ak çıkartacaktır. Beraber taşı taş üstüne koydukça ...

Akşam Yemekleri ve Akademik Başarı

Akşam ailecek yenen yemek ile akademik başarı arasında ne tür bir bağ olabilir diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Evet hem de görmezden gelinemeyecek kadar güçlü bir bağ olduğunu Michigan Üniversitesi 1981 ve 1997 arasında Amerikalı çocuklar üzerinde yaptığı araştırmayla kanıtlamış. Bu araştırmaya göre bir çocuk evde ailesiyle ne kadar çok öğün beraber yemek yiyiyorsa o oranda akademik başarısı artarken, davranışsal bozuklukları da o oranda azalmış. Bruce Feiler'ın Mutlu Ailelerin Sırrı adlı kitabında bu konuda yapılan daha bir çok araştırmadan bahsediyor. Çocuklarımıza odalarına ya da televizyonun başına götürdüğümüz tepsinin aile bağlarını zayıflatmanın yanı sıra uzun vadede çocuğun davranış bozuklukları, asosyallik, kendini iyi ifade edememe, akademik başarısızlık gibi sorunlarla karşılaşmasına sebebiyet vereceğini bilsek heralde tepsiyi geri yemek masasına koyarız. Aslında günümüzde çalışan annelerin eve geç gelmeleri beraber yemek yemeyi bazı aileler için imkansız hale getiri...

Yenilgi

Yitirmektir bazen aşk: sevdiklerini seveceklerin için Yalnız yürümektir sevgiliye acı vereceğini bile bile Hayat yenilmektir zamana. Sessizce kabullenmektir hatayı, geri dönmektir, pişmanlıktır. Velhasıl bir köpek nasıl döner sahibine, ne olursa olsun onun yanında ölmek için. Yürek kölelik ister, vücut ise özgürlük. Bir şiirde duymuştum: Gurbet bizi yaşar, biz gurbeti. İnsanoğlu, insankızı bambaşka dünyalar, içiçe geçmiş hayatlar. Bir filmde duymuştum: Rahimden mezara hepimizin hayatı birbiriyle örülü. Yaşamak dinlemektir sevgiliyi, anlamadan dinlemek,anlamaya çalışmak, kendini onun yerine koymak... AŞK sessiz bir gemi gibi süzülmektir limanları uzakta yüreklere. Ve O'nda kaybolmak, yenilmek zamana, yenilmek mekana, yenilmek kullara, kurallara. Aşk bilinçsizce sevmek değil, bilinci açık sessizlikmiş meğer. Severken ölmek, ölürken sevmekmiş. Meva Aişe Önyurt

Babanneme

Hayat nasıl devam eder? Uzun çizmelerin, beren, pardüsen portmantoda hazır beklerken sen neredesin güzel kadın? Özlem nasıl biter? Sanki düşüncelerimin tezatıydın bir yanım eksik kaldı, giden gitti, geride dolaplar dolusu hatıra Sözlerini nasıl aktaracağım? Ben nasıl bir büyük anne olacağım acaba? Sen, güzel nazlı kadın, uyu dinlen yerinde tesbih tesbih çektiğimiz sıkıntılar bizi sana getirir mi dersin? sızlayan yaralar kapandı bak, o çelimsiz halin silindi gözlerimden şimdi varsa yoksa hep yanağıma batan elmas küpelerin bir de beni dikkatle dinlerken dudaklarının aldığı şekil, Şimdi bambaşka bir diyarda incilerini say zaman seni bana beni sana getirene dek...

Bir kez daha anne olmak...

Geri dönülmesi mümkün olmayan bir mekanmış annelik ve tabi babalık. Birincisinde kalbinizi yumuşatan ikincisinde daha yumuşayacak halim kalmadı derken sizi ansızın yakalayan bir sevgi. Biri birinden farklı ama aynı. Sevgi kalpte miymiş yoksa tüm hücrelerde mi? Bir, iki, üç...Anne, baba, eş, dost, ve yavrular.. Galaksiler sığarmış içimize meğer...

9 Muharrem

Resim
Nasa'nın yaptığı bir araştırmaya göre bir odada konuştuğumuzda ses dalgalarımız aynı radyo dalgaları gibi yavaş yavaş uzaya yayılır ve evrendeki uzun yolculuğuna başlar. Konuşulan hiç bir şey kaybolmazmış, sadece enerjisini kaybettiği için bizim algılarımız dışında kalır. Büyük Patlama Gökler gerilmişti Rablerinden gelecek emri bekliyorlardı. Sonra o ses 'Ol!' Bulutlar başlamıştı oluşmaya, gök gürledi, ilk damla düştü toprağa. Toprak balçık oldu. Kaynadı yer kürenin suları. Ilıdı, soğudu yavaş yavaş. Dağlar sivrildi, kibrine gülmeye Ademoğlunun, denizlerin içinde çatlaklar açıldı günahlarını emmeye derinlerine yerkabuğunun. Göklerden bir gök vardı ki dünya dediler onun adı. o kazandı bu yarışı diğer gökler süs oldu onun yanında. O ilk evin kurulacağı mekan, o ilk insanın ağlayıp Rabbine yakaracağı orman Cennetten kovulup, çorak bir yere geldim diye görür de Adem Havva'sını ararken nice gözyaşları döker denizler o yüzden tuzludur derler O ilk gün hazı...

Daha Dün;

Daha dün uyuyordun güzel kızım, Hani bir rüya görmüştün canavarlar gelmişti de sen ağlamıştın anlatırken gözlerin yuvarlak yuvarlak dudakların bükülmüştü yarı uykulu ne zor şeymiş kopmadan kopacağını bilmek sevmeden seveceğini bilmek bir canın büyüdüğünü görmek beyaz bir perde gerdim iki sandalye arasına içimde derinlerde bir yere hani şu babamın bize oynattığı karagöz-hacivat sahnesi neydi sözleri? hatırımda sadece bir gülümseme birtanem nartanem uyanma vakti Daha dün diye başladım, senin için bugün var Yarın ise masallardaki bir diyar, Ellerin avucumda büyüdükçe toprakla Rabbimin verdiği mucize gariplik Ademle Havva yükü sana geçireceğim için hüzünlüyüm lakin hepimize şefkatini veren Allahu teala sana da göstersin rahmetini güzel kızım. HM'ye

Evet, öyle ise varım!

tercih: evet tarih 12 eylül 2010 ötekiyim ben o hep bildiğim içinde soluduğum benliğim kimim ben evetim hayırım toprağım seninim biraz biraz kopar bir parça benden bir parça kendinden burnunun dibinde leş bir koku gibi gitmiyor ne yapsan tenimdeki deliklerle aynı havayı soluyorum seninle izin versen de vermesen de izin yoktu sevmeye izin yoktu ağlamaya, gülmeye izin yoktu kafana göre yaşamaya şimdi var mı? tabiki yok peki ne değişti? benim acım başkasının acısı oldu biraz olsun kapıdan geri çevrilmenin kırıcılığını anlatabildiysem bir kare, üçgen, yuvarlak örtü üç yaşında bir çocuğun oyunu gibi oyuncak oldum ya elinde her ne şekilde ise çağdışı sayılmanın garip ama 'son gülen iyi güler dedirtmesini' egoma yaşattığı yenilgi beni ben yaptı yasaklar, hatalar, sırf bu yüzden bile benim çıkışım evetti kapıdan çevirmemekti gözünü doldurmamaktı misafirin onun yerine karar vermemekti istemekti başkasında olmasını kendinde olmayan malın istemekti başkasında olan ilmin kendinde olmasını ...

Zeynep Utku'dan soruma cevap...

Canım şair dostum Zeynep Utku'dan bir önceki şiirime cevap geldi. Sizlerle paylaşamadan edemedim:) Kopup giderken dönmeyi Ardından bakarken dökülen yaşların da kuruyabildiğini Gerçek dostları bilmeyi Sevmenin sevilesi olduğunu Unutulmamayı Hep özlenmeyi Kağıttan bir gemi de olsan yükünden ağırlaşmış bir gemi de rüzgarla hep işbirliği yapmak zorunda olduğunu Yaşanamamışlıkları hayal etmeyi ve daha cesur olmayı Her insanın güzellikleri olduğunu anlayıp Olduğu gibi sevmeyi Ayrılık sana ne öğretti AYŞEM? Yalnızlığın yalnız Allah'a mahsus olduğunu Ve kendini her yalnız hissettiğinde ona daha da yakınlaşmayı Evet, bir ömürden ziyade kendi hikayelerinin ne kadar uzun olduğunu Bir dost kalıcı olamasa da dostluğun hiç tükenmediğini E-mail okurken hissetmeyi Çoğu insan sadece kendi penceresinden bakarken, sana başka pencerelerden de bakmayı Gittiğin şehirlere Kurduğun yuvalara Tanıştığın insanlara Yediğin yemeğe Kadar ayrılık, vuslatın heyecanıyla değer buldu,yoğruldu... Seni sen yaptı A...

Parting you thaught me...

To let go... Foggy vision as I look behind To know the value of friendhip... but never to have the words to describe to love and be loved not to forget like a paper boat to drift in the wind to put our memories and things we shared before the things we never had the chance to do To freeze a person in all her best ways and to remember her smiling. Parting you thaught me that only Allah (C.C) can be one. Parting you thaught me a lifetime is just a second compared to an eternal friendship thaught me to cry over an email an inner muse rather than look forward as I gaze out of a window the cities I lived the houses I set, the people I met anew new foods I taste all of them and more all making me homesick for the ones I left a lump in my throat knot by knot untangle if you can What do you think parting you thaught me most? It thaught me to know the difference between body and soul. One travels far, bits and pieces of the other stays behind. To my beloved friends I left behind and also to the...

Ayrılık Bana Ne Öğretti?

Kopup gitmeyi... Ardından bakarken buğulu gözleri. Dostların kadrini bilmeyi. ama bu kadri kelimelerle anlatamamayı... Sevmeyi sevilmeyi unutamamayı kağıttan bir gemi gibi rüzgara düçar olmayı ardına bakıp bakıp iç geçirmeyi yaşanmışları, hatıraları yaşanamamışların yerine koymayı bir insanı dondurup güzellikleriyle iyilikleriyle hatırlamayı Ayrılık bana ne öğretti? Yalnızlığın yalnız Allah-u Teala'ya mahsus olduğunu. bir ömrün ne kadar kısa bir dostluğun ne kadar uzun olduğunu email okurken ağlamayı camdan bakarken uzaklara değil içime dalmayı Gittiğim şehirlere kurduğum yuvalara girdiğim misafirliklere yediğim yemeğe kadar ayrılık hep bir öncekileri aratan boğaza düğümlenmiş ilmek ilmek aç açabilirsen Ayrılık bana bedenle ruhun farkını öğretti. Meva A. Önyurt Mayıs 2010

Şakire Hanım

Her denizin kenari, sonu, her günün gecesi vardır. Peşinden gece gelmeyen gün kıyamet günüdür. Abdullah-ı Ensari (radiyallahü anh) Çok uzun gelmişti Şakire Hanım'a. Sanki o gece hiç bitmeyecekmiş gibi. Efendisini kaybettiği o günün gecesi. Dualar dudaklarında zincirlenmişti. Üç boy boy çocuk. Yaş 6, 4, 2. Yetim kaldıklarına mı yansın yüreği, yoksa henüz kavuştuğu efendisinin gidişine mi? Biz onu hep Büyük Anneanne olarak tanıdık. Boşnak böreğinin mis kokusu her köşesine sinmiş o balkonlu evde, sözünü asla esirgemeyen, yeri geldi mi nüktedan, yeri geldi mi sert tavırlarıyla, sonsuza dek kalacak sanırdım. Dışarı çıkmazdı. Gezmeyi sevmezdi. Belki de 10 sene evde oturmuş diyebilirim. Kızları hep onu bir yerlere götürmek ister, o ise kim bilir, belki de içinden "Nerede o sınırsızca koştuğum yemyeşil bağlar, bahçeler?" der gibi uzaklara dalar, tebessümle konuyu değiştirirdi. Balkonundaki çiçekler, gelen geçeni seyretmek ona kâfi gelirdi. Babaannem az mı istemişti "Gel ann...

Kargalar Bilir

Kargalar zekidir Hem de yırtıcı Lakin kapkara cüppelerinin altında bilgelik yatar Fukara edebiyatı, yaşamasını bilmeyenlerin, çok sık başvurduğu bir silah. Böylece kendileriyle birlikte yakınlarıda acı çekmeli, huzuru pay etmemelidirler kendi çatılarının altında. Halbuki ışıltılı, simli paranın dünyası esas onların gözünü kör etmiştir. Her huzuru, her mutluluğu para sağlar sanır, kendi yokluklarından dem vurur böyleleri. Dikkat! Gülümseyen yolcu bu edebiyat insanı bayatlatır, kurutur ekmek gibi kırıntılarına ayırır. Ne bir adım atası kalır, ne de gülen çehresi. Bu girdap sadece boşluktan ibaret! Bilmezler ki huzuru, aşkı bir arada tutan BÜYÜKLÜKTÜR. Yaşça değil, paraca değil. Şikayetleri bırakıp faydalı olmak, bazen susup hiç konuşmamak bazen de gülüp geçmektir büyüklük. Rabbimizden bir nur bulaşdıysa çamurdan gövdemize, haydi, yolcu beraber deneyelim. Yalnız önce soluklan. Kelimeler seni kul hakkına götürüyorsa, Sus! Sadece derin bir nefes al ve ver. Dünyada çok şey değişecek gö...

Saatim Durdu

Saatim Durdu Şu annanemin annanesinden kalan saat Bugün durmuş. Farkına bile varmadım. Dün çalışıyordu bir tek onu hatırlıyorum. Ne tuhaf. Saatin bana anlattığı şeyi o an keşfettim. Saatler dursa da günde iki kez doğru vakti gösterirler. İnsanlar gibi. Pili biten insanlar gibi. Vakti olmayan, Güler yüzü asılmış, şehre yenilmiş insancıklar gibi. Katil bir adamda sokaktan geçen bir dilenciye para verir. Yelkovan ve akrep mıhlandıkları yerden kalksa sadece yücelikleri görse. Pil takıcaktım ama bu saat bana anlattığı şeyi unutmasın diye Vazgeçtim. Odanın uzak bir köşesinden saat her 2'ye sekiz kalışında orda duran bir göz beni izliyor. Ancak 24/2. Meva A. Önyurt 2009 İstanbul

This is Not A Farewell just a Goodbye

"My friends are my hearts compass without knowing they show me North not wavering a bit. " -me Like a mirror-image of my soul, we shared moments when we did not even know we were sharing. When together, I did not grasp the words to tell, You understand my broken English, my worried wrinkles painting a picture of a mom you always see in the mirror. I wish I could have been with you here, now and then. I don't like sentences starting with I wish unless they prove right. Words slipping from my keypad, as I said on the title This is not a farewell, just a simple goodbye. Cause when darkness falls in motherhood you will always be there my friend, my guide, she who shared those first in a lifetime moments in our babies journey to girlhood. Yes, they will remember. Back in their minds, even without the pictures and videos, they will know by heart that once they were hand in hand and fist-to-fist playing and struggling walking and stumbling ...

A-La-Turka Dönüş

Hani derler ya dışı kalaylı içi vay vaylı diye, işte sen öyle bir şehirsin İstanbul. Sana dönen vay ediyor. Lakin sende olmayan iki kere ahh ahh ediyor. Hayat denen bu imtehanın içinde bir mikrokozm sunuyorsun insanlara. Ufak bir evren. Varsa yoksa aklıma dalgaların geliyor. Ama yok bu sefer şair havalarımı geride bırakıyorum. Elimde ince bir mürekkep kalemi. İlklere dönüş. Aynı bizim sana döndüğümüz gibi. Parşömen. divit. Bir kelime bir kelimeyi takip ediyor ya, olaylarda öyle gelişti. Sonunda bir bakmışım kutu kutu eşya. Tavan arasında resimler. Senden getirdiklerim, burdan götüreceklerim. Hatıralar. Çerçevelenmeye fırsat bulunmamış dijital resimler kataloğum. Ama en mühimi kutular etrafımı sararken, dostların yazdığı ufak mektuplar. Zarfları yüreğimde. Gurbet lafı hep alaturka gelmiştir nedense. Ama bazen de durumu en güzel şekilde açıklar. Yabancı olmak. Vatanından uzakta. Ya sana geldiğimde İstanbul beni hatırlayacak mısın? Bizi? Bir tane daha var. Ailemizin küçük ama büyük hayall...

Yanılgım

Resim
Olmayan bir denizin dalgalarını hayal ettim bu gece Beyaz kıvrımlar yaparak vuran dalgalarını sahile. O kıvrılışlara bıraktım bir ben, denizin serin eli alıp derinlere çekti, kayboldu sandım. Kurtuldum. Ateşböcekleri halkalar çiziyordu çamlığın önünde. İlk defa görüyorum, içime havanın huzuru doldu. Yanımda sen, karşımda simli bir gece. Hayali denize bıraktığım bencil nefs, senden Kurtuldum. Kurtuldum...diye sayıklarken kıyıya bir dalga vurdu. Köpükler çekilince içinden gene o çıktı. Kurtul... derken sustum. Gözlerim gecenin ağırlığıyla doldu. Gene Ben. Kurtulamamışım. Ellerinin sıcaklığıyla silip yaşları: "Merak etme deniz kızı, devam et, gene bırak taşıdığın Havva yükünü o gizemli denize Bu yol kurtulma yolu değil o yolda vazgeçmemek yoludur." Ateşböceği çamların ardında kayboldu sandım. Meğer gene yanıldı sözlerim.

Dağ Aslanı ve Derviş

Bir zamanlar bir dağ aslanı varmış. Sapsarı tüyleri, güçlü kasları ve güzel gözleriyle klanının gözbebeğiymiş. Bir zıpladımı bir tepeden diğerine atlar, sınır tanımazmış. Söylenenlere göre hayvanlar alemindeki en yükseğe zıplayan tek aslanmış. Etrafında bir sürü arkadaşı onun marifetlerini seyretmeye gelir, övgüler yağdırırlarmış. Gel zaman git zaman azametli dağların Yaratıcısı bu dağ aslanını bir teste tabi tutmaya karar vermiş. Sıcak bir yaz günü diğer aslanlardan ayrı avlanmaya çıkmış Dağ Aslanı. Gene sarp kayalıkları zıplayarak bir bir geçerken, bir an ayağındaki kaslar tutmaz olmuşve derin ve karanlık bir kuyuya düşüvermiş. Önce başına ne geldiğini anlayamayan aslan bir süre sonra kuru bir su kuyusuna düştüğünü anlamış. Hemen yerinde dört ayağı üzerine doğrulup güneşin ufacık geldiği ışığa doğru hamle yapmış. Lakin biçarenin dışarı zıplayamayacağı kadar derinmiş bu lanetli kuyu. Karanlık canını sıkmaya başlamışken yukarıdan bir ses işitmiş. Bir dağ keçisinin sesiymiş bu. Bütün gü...

Dönmedolap

Resim
Bazen kaldırımlar mekanım bazen de dönmedolap. Bir ömre sığmayacak kadar midem bulandı, lakin ben hala müdavimiyim bu meletin. Bir bir inen binen çocuklar. Hayatı kaçırdığımı söyleyenlerde yok değil: Her turda yanlarından geçerken, kulak misafiri oluyorum istemeden. Bir değil, iki değil, üç değil Hemfikirler. "Olduğu yerde dönmekten başka ne yapıyor bu oğlan!" İçimi görmüyorlar pek tabi. Bir de atlıkarınca. Yarısı şaha kalkmış yarısı dört nala koşan atlar. Bir onlar bilir çizik çizik açtığı yaraları düşünmeden, Allahı düşünmeden geçen günlerin. Ne farkeder hem, ha atlıkarınca, ha dünya. Devrialem içinde devrialem değil miyiz burada? Ufak şüphe kırıntılarımı savuruyor ya, dönsün varsın. Varacak tek bir yeri var onu da biliyorum. Hep aynı nokta. Hangimiz sayıklamıyoruz, hangimiz bir adım daha yaklaştık. Allah'ın velileri dışında. Şimdi sesleri, sohbetleri kitaplarda. Nasip o ya bir sonraki durak kitap dolusu dolabımın onların diyarları olur umarım.

Bir Hayal Varmış

Resim
Bir Varmış...Bir yokmuş... Varlığın sırrı da işte buradaymış.... B ir Hayâl varmış. Hayâl'in bir de kardeşi; Gerçek. Masal bu ya, bu iki kardeş Hayâl ve Gerçek bir gün bir çöle düşmüşler. Yürümüşler, yürümüşler, az gitmiş uz gitmişler. Kum tepelerinden başka bir şey görmemişler. Susuzluk ve açlıktan neredeyse öleceklermiş ki Gerçek sızlanarak: "Ah be Hayâl, sana dememiş miydim? O tepenin ardında değil gazel." İkisi de güzel gözlü gazeli aramak için düşmüşmüş yola. Hani şu çölde yol gösterdiği söylenen efsanevi ceylan. Hayal kardeşine gülerek bakmış ve ileride bir kum tepesini işaret ederek: "Bak Gerçek görüyor musun şuradaki cennet gibi vahayı." Hayâl'in gözleri parlıyormuş. Cılız bir dal. Bir kaç parça kaya ve kumdan başka hiç bir şey görememiş Gerçek. Hayâl'in gözlerine bir daha bakmış. "Vaha maha yok benim hayalperest kardeşim. Hani nerede?" "Gözlerimin içine bak" diyip Gerçek'i kendine doğru çekmiş. "Ama bu bir hayâl...

Buhran Anatomisi

Vakit ilerlemişti. Dar bir boğazdan geçiyordu dalgın yolcu. Yaz kapıda, kış arkada kalmıştı lakin o hala bir sonraki kışı nasıl geçireceğinin planlarını yapıyordu. Üzerinde yırtık bir ceket, savrulmuş saçları doğal dalgalara bırakmıştı kendini. Hesap kitap. Kriz. Onu da vurmuştu elbet. Maddi anlamda olmasa da manevi ihtivasıyla vurmuştu sırtına. Geçtiği yolların yolcusu bu garip, kendi dışında var olan tüm canlılara--insan da dahil--tek kaşı havada, ince hesaplar içindelermiş gibi bakardı. Haklıydı üstelik. Gerçeği görmüştü. Gözlerde saklanan niyetleri, sözlerle örtülen kirli emelleri. Bu kadarı fazla ileri gitmek olsa da, zaman zaman midesi bulanır, yolculuğa ara vermeye bile kalkardı anlayışının, sezgilerinin kuvvetinden. Halbuki vakit tamam değildi henüz. Yolun sonuna gelmemişti. Daha kim bilir ne tepeler aşacak, ne düzlüklerden geçecekti sırtında dünya taşıyan bu argın seyyah. Salına salına yanından geçen kediye boş gözlerle baktı bir an. İlkin boş, sonradan dolan gözlerle. Dedesin...

So Far So Fast

Is there an age to things that you can do? I dont think so. I feel the wind pass my face chilled with its atomic pierce. Longevity. We have come so far so fast. Said he. The heart-bearer, who thaught me how to inhale domestic gale. Our house hidden in a patch of woods, with no trail to the souls' extinctions. We halted half of a second to take in the ocean, watch the seagulls, flying fish and my watch. He cast the net Slowing the oars: skipping time, our catch. m.a.ö.

Sustalı Maymun

Güvertede isli, su dolu bir varil İçmek için. İçip boğazımız düğümlenir diye susuz kalmayı tercih ediyoruz. Sakin iki yolcu, gözleri ufukta ayrılırken verilen sözler yok artık, denizin köpükleriyle ufalanıyor her bir ahit. Yalnız sorular, sorular ve yine sorular Dalgaların arasından kurtulup kulakları tırmalayan Acaba neden…? Şöyle olsa daha mı iyi? En iyisi….? Vehamet içine mi yolculuk? Yoksa açık bir ufka mı? Birbirine bakıp gülümsüyor iki arkadaş. Daha doğrusu -yolu paylaşan-yoldaş Suyu pay edecekleri günü biliyorlar aslında. Tuzlu suya mahkum oldukları gün isin karası gözükmeyecek gözlerine. Lakin cinleri de görmek istediler. Sadece insanoğlu mudur böyle daireler çizen, kendine eziyet ettiği gibi etrafındakileri de sürükleyen, mantığını bilmediği mantıklar kuran tevekkeli diyip, tevekkel edene tek kaşını kaldırıp bakan bir güruh insanla beraber yolculuk. İşte bu zor olan. Daha yolun başındalar. Bilinmeyen bir diyara, bilinen sularda. Haritaların gösterdiği, gözlerin görmediği o içs...

A sci-fi movie worth seeing: The Man From Earth

The thing I liked the most in this film is the atmosphere. Though there is no action that we can pinpoint or any story acted by the actors, nerve-wracking story of a man from 14000 year ago grips you and till the end you watch the hot debate going on between friends in awe and curiosity. As if you re there when Professor John Oldman tells his collegues that he never dies and has been living for ages. The idea strucks them as crazy though they go on interrogating John out of mere cunning at first. Here the director successfully shows us different stances, perspectives piling up one another and refuting the credibility of John. Yet there lingers a doubt. Each of the characters has their limits. They ask according to their profession, expertise. They can test John only at that basis. And when we come to John Oldman himself he turn into a proof of human failings. Though he lived for centuries he is never better than the best man of knowledge than the age he lives through. Man is limited by...

Kirpi İkilemi

Resim
Keşke bilsen. Bir kirpi gibi mevsim degişirken dikenlerimi döküyorum. Yırtıcı bir kuş, ya da bir tilki oradan oraya savurur yuvarlak, dikenli ve korkak bir ben. Geceleri ortaya çıkan: sessizlik içimdeki derin yırtık. Hala bildiğin o kız, lakin cümleleri aksak içi yumuşak, dışı batınca acıtan dikenli bir kabuk. Huzuru kanatır gene vazgeçmez, sokulur koynuna yusyuvarlak. . Meva Ayse O.

US chooses its Poet Laureate: Kay Ryan

Patience by Kay Ryan Patience is wider than one once envisioned, with ribbons of rivers and distant ranges and tasks undertaken and finished with modest relish by natives in their native dress. Who would have guessed it possible that waiting is sustainable— a place with its own harvests. Or that in time's fullness the diamonds of patience couldn't be distinguished from the genuine in brilliance or hardness. Kay Ryan is a poet worth discovering. I found her poetry and imagery witty and rich although she uses few words. Less is more, is her motto. But she does it such gracefully that her poem does not loose deeper meanings they are endowed with. Intact, without much words but with well-chosen verbs, adjectives, names she delves us ito another realm.