Akşam Yemekleri ve Akademik Başarı
Akşam ailecek yenen yemek ile akademik başarı arasında ne tür bir bağ olabilir diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Evet hem de görmezden gelinemeyecek kadar güçlü bir bağ olduğunu Michigan Üniversitesi 1981 ve 1997 arasında Amerikalı çocuklar üzerinde yaptığı araştırmayla kanıtlamış. Bu araştırmaya göre bir çocuk evde ailesiyle ne kadar çok öğün beraber yemek yiyiyorsa o oranda akademik başarısı artarken, davranışsal bozuklukları da o oranda azalmış. Bruce Feiler'ın Mutlu Ailelerin Sırrı adlı kitabında bu konuda yapılan daha bir çok araştırmadan bahsediyor. Çocuklarımıza odalarına ya da televizyonun başına götürdüğümüz tepsinin aile bağlarını zayıflatmanın yanı sıra uzun vadede çocuğun davranış bozuklukları, asosyallik, kendini iyi ifade edememe, akademik başarısızlık gibi sorunlarla karşılaşmasına sebebiyet vereceğini bilsek heralde tepsiyi geri yemek masasına koyarız. Aslında günümüzde çalışan annelerin eve geç gelmeleri beraber yemek yemeyi bazı aileler için imkansız hale getiriyor olabilir. Feiler'ın bunun için de bir kaç işe yarayan çözümü var. Bunlardan biri akşam yemeğini beraber yapmak yerine sabah kahvaltılarını biraz daha erken kalkıp beraber etmek olabilir. Bir diğer çözüm ise herkes eve geldikten sonra ailecek toplanıp yemek sonrası bir tatlı ya da meyva ziyafeti yapmak ve tüm bireylerin birbirleriyle gün boyunca olanları, yaşadıklarını paylaşabilecekleri bir ortam oluşturmak.
Ailesiyle yemek yiyen çocuklarda obezitenin ve yanlış yeme alışkanlıklarının da görülmediği kanıtlanmış. Yemeğe dua ile başlayıp dua ile bitirmenin, beraber bir sofraya oturup herkes bitirmeden kalkmamanın önemini Peygamberimiz bize yüzlerce yıl önce bildirmişti. Sofranın bereketi artarken, çocuklarımızın da bu bereketten nasiplendiğini şimdi araştırmalar gösteriyor. Sofrada ne yediğimiz değil nasıl yediğimiz önemlidir diyen Feiler güzel hazırlanmış bir sofrada bireylerin çekingen ya da içine kapanıklığını açmak için ufak oyunlar oynamanın faydasını vurguluyor. Bu oyunlar arasında çocukların kelime dağarcığını arttıracak kelime oyunları, tarihi bir kişinin otobiyografik bilgilerini sırayla paylaşmak, bir kökten değişik kelimeler türetmek, biri bir kelime söyleyip diğeri onunla bağlantılı başka kelime söyleyerek sırayla devam etmek gibi. Bir de iyi-kötü oyunu var ki çocuklara ve hatta bazen eşlere direk 'Günün nasıl geçti?' diye sormak yerine 'Haydi bugün herkes başından geçen bir iyi bir de kötü olayı anlatsın!' demenin ne kadar etkili olduğunu söylüyor yazar. Önce iyileri paylaşmanın, kötü geçen olayların etkisini azalttığını da ilave ediyor. Gün boyu neler yaşadıklarını anlatmanın çocuğun empati geliştirmesi ve topluma uyum sağlayabilmesi için önemi davranışsal psikologlar tarafından kanıtlanmış. Gün içinde yaşadıklarını yorumlayabilmek bir çocuğun özgüveninin gelişimine katkıda bulunurken bunu aile içinde paylaşmak ailevi prensiplerin ve inançların çocuğa aktarılmasında büyük rol oynar. Bugün ki yazımı Feiler'dan alıntı yaparak bitireceğim: 'Çocuklar hayatla ilgili ipuçlarını bizden alırlar. Küçükken yüksek bir ses duyduklarında sese doğru dönmek yerine, ebeveynlerine döner ve onların tepkisine göre tepkilerini geliştirirler. Eğer siz iyi hissediyorsanız, onlar da iyidir.'
Yorumlar