Kayıtlar

2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

9 Muharrem

Resim
Nasa'nın yaptığı bir araştırmaya göre bir odada konuştuğumuzda ses dalgalarımız aynı radyo dalgaları gibi yavaş yavaş uzaya yayılır ve evrendeki uzun yolculuğuna başlar. Konuşulan hiç bir şey kaybolmazmış, sadece enerjisini kaybettiği için bizim algılarımız dışında kalır. Büyük Patlama Gökler gerilmişti Rablerinden gelecek emri bekliyorlardı. Sonra o ses 'Ol!' Bulutlar başlamıştı oluşmaya, gök gürledi, ilk damla düştü toprağa. Toprak balçık oldu. Kaynadı yer kürenin suları. Ilıdı, soğudu yavaş yavaş. Dağlar sivrildi, kibrine gülmeye Ademoğlunun, denizlerin içinde çatlaklar açıldı günahlarını emmeye derinlerine yerkabuğunun. Göklerden bir gök vardı ki dünya dediler onun adı. o kazandı bu yarışı diğer gökler süs oldu onun yanında. O ilk evin kurulacağı mekan, o ilk insanın ağlayıp Rabbine yakaracağı orman Cennetten kovulup, çorak bir yere geldim diye görür de Adem Havva'sını ararken nice gözyaşları döker denizler o yüzden tuzludur derler O ilk gün hazı...

Daha Dün;

Daha dün uyuyordun güzel kızım, Hani bir rüya görmüştün canavarlar gelmişti de sen ağlamıştın anlatırken gözlerin yuvarlak yuvarlak dudakların bükülmüştü yarı uykulu ne zor şeymiş kopmadan kopacağını bilmek sevmeden seveceğini bilmek bir canın büyüdüğünü görmek beyaz bir perde gerdim iki sandalye arasına içimde derinlerde bir yere hani şu babamın bize oynattığı karagöz-hacivat sahnesi neydi sözleri? hatırımda sadece bir gülümseme birtanem nartanem uyanma vakti Daha dün diye başladım, senin için bugün var Yarın ise masallardaki bir diyar, Ellerin avucumda büyüdükçe toprakla Rabbimin verdiği mucize gariplik Ademle Havva yükü sana geçireceğim için hüzünlüyüm lakin hepimize şefkatini veren Allahu teala sana da göstersin rahmetini güzel kızım. HM'ye

Evet, öyle ise varım!

tercih: evet tarih 12 eylül 2010 ötekiyim ben o hep bildiğim içinde soluduğum benliğim kimim ben evetim hayırım toprağım seninim biraz biraz kopar bir parça benden bir parça kendinden burnunun dibinde leş bir koku gibi gitmiyor ne yapsan tenimdeki deliklerle aynı havayı soluyorum seninle izin versen de vermesen de izin yoktu sevmeye izin yoktu ağlamaya, gülmeye izin yoktu kafana göre yaşamaya şimdi var mı? tabiki yok peki ne değişti? benim acım başkasının acısı oldu biraz olsun kapıdan geri çevrilmenin kırıcılığını anlatabildiysem bir kare, üçgen, yuvarlak örtü üç yaşında bir çocuğun oyunu gibi oyuncak oldum ya elinde her ne şekilde ise çağdışı sayılmanın garip ama 'son gülen iyi güler dedirtmesini' egoma yaşattığı yenilgi beni ben yaptı yasaklar, hatalar, sırf bu yüzden bile benim çıkışım evetti kapıdan çevirmemekti gözünü doldurmamaktı misafirin onun yerine karar vermemekti istemekti başkasında olmasını kendinde olmayan malın istemekti başkasında olan ilmin kendinde olmasını ...

Zeynep Utku'dan soruma cevap...

Canım şair dostum Zeynep Utku'dan bir önceki şiirime cevap geldi. Sizlerle paylaşamadan edemedim:) Kopup giderken dönmeyi Ardından bakarken dökülen yaşların da kuruyabildiğini Gerçek dostları bilmeyi Sevmenin sevilesi olduğunu Unutulmamayı Hep özlenmeyi Kağıttan bir gemi de olsan yükünden ağırlaşmış bir gemi de rüzgarla hep işbirliği yapmak zorunda olduğunu Yaşanamamışlıkları hayal etmeyi ve daha cesur olmayı Her insanın güzellikleri olduğunu anlayıp Olduğu gibi sevmeyi Ayrılık sana ne öğretti AYŞEM? Yalnızlığın yalnız Allah'a mahsus olduğunu Ve kendini her yalnız hissettiğinde ona daha da yakınlaşmayı Evet, bir ömürden ziyade kendi hikayelerinin ne kadar uzun olduğunu Bir dost kalıcı olamasa da dostluğun hiç tükenmediğini E-mail okurken hissetmeyi Çoğu insan sadece kendi penceresinden bakarken, sana başka pencerelerden de bakmayı Gittiğin şehirlere Kurduğun yuvalara Tanıştığın insanlara Yediğin yemeğe Kadar ayrılık, vuslatın heyecanıyla değer buldu,yoğruldu... Seni sen yaptı A...

Parting you thaught me...

To let go... Foggy vision as I look behind To know the value of friendhip... but never to have the words to describe to love and be loved not to forget like a paper boat to drift in the wind to put our memories and things we shared before the things we never had the chance to do To freeze a person in all her best ways and to remember her smiling. Parting you thaught me that only Allah (C.C) can be one. Parting you thaught me a lifetime is just a second compared to an eternal friendship thaught me to cry over an email an inner muse rather than look forward as I gaze out of a window the cities I lived the houses I set, the people I met anew new foods I taste all of them and more all making me homesick for the ones I left a lump in my throat knot by knot untangle if you can What do you think parting you thaught me most? It thaught me to know the difference between body and soul. One travels far, bits and pieces of the other stays behind. To my beloved friends I left behind and also to the...

Ayrılık Bana Ne Öğretti?

Kopup gitmeyi... Ardından bakarken buğulu gözleri. Dostların kadrini bilmeyi. ama bu kadri kelimelerle anlatamamayı... Sevmeyi sevilmeyi unutamamayı kağıttan bir gemi gibi rüzgara düçar olmayı ardına bakıp bakıp iç geçirmeyi yaşanmışları, hatıraları yaşanamamışların yerine koymayı bir insanı dondurup güzellikleriyle iyilikleriyle hatırlamayı Ayrılık bana ne öğretti? Yalnızlığın yalnız Allah-u Teala'ya mahsus olduğunu. bir ömrün ne kadar kısa bir dostluğun ne kadar uzun olduğunu email okurken ağlamayı camdan bakarken uzaklara değil içime dalmayı Gittiğim şehirlere kurduğum yuvalara girdiğim misafirliklere yediğim yemeğe kadar ayrılık hep bir öncekileri aratan boğaza düğümlenmiş ilmek ilmek aç açabilirsen Ayrılık bana bedenle ruhun farkını öğretti. Meva A. Önyurt Mayıs 2010

Şakire Hanım

Her denizin kenari, sonu, her günün gecesi vardır. Peşinden gece gelmeyen gün kıyamet günüdür. Abdullah-ı Ensari (radiyallahü anh) Çok uzun gelmişti Şakire Hanım'a. Sanki o gece hiç bitmeyecekmiş gibi. Efendisini kaybettiği o günün gecesi. Dualar dudaklarında zincirlenmişti. Üç boy boy çocuk. Yaş 6, 4, 2. Yetim kaldıklarına mı yansın yüreği, yoksa henüz kavuştuğu efendisinin gidişine mi? Biz onu hep Büyük Anneanne olarak tanıdık. Boşnak böreğinin mis kokusu her köşesine sinmiş o balkonlu evde, sözünü asla esirgemeyen, yeri geldi mi nüktedan, yeri geldi mi sert tavırlarıyla, sonsuza dek kalacak sanırdım. Dışarı çıkmazdı. Gezmeyi sevmezdi. Belki de 10 sene evde oturmuş diyebilirim. Kızları hep onu bir yerlere götürmek ister, o ise kim bilir, belki de içinden "Nerede o sınırsızca koştuğum yemyeşil bağlar, bahçeler?" der gibi uzaklara dalar, tebessümle konuyu değiştirirdi. Balkonundaki çiçekler, gelen geçeni seyretmek ona kâfi gelirdi. Babaannem az mı istemişti "Gel ann...