Kayıtlar

Ağustos, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Masalın Devamı

Bülbül uzaklara kanat açarken atmaca onları seyrettiği ağacın tepesinden havalanıp kitabın bulunduğu yere gelir. İçinden "Bu umduğumdan da kolay oldu!" der ve yırtıcı bir sesle güler. Yüksek çınar ağacının dallarından geniş kanatlarıyla kitabın olduğu yere süzülür. O da ne? Sihirli Kitap yerinde yok. Atmaca bülbülün yanında götüremeyeceği kadar büyük olduğunu bildiği için bu işin içinde bir tuhaflık var diye etrafı aramaya başlar. Gül vadisini baştan başa keskin gözleriyle tarar. Güllere o kadar yakın uçar ki rengarenk sarı, pembe, eflatun ve yavruağzı güller atmacanın kanatları altında titrer. Lakin kitap hiç bir yerde yoktur. "Yer yarıldı içine mi girdi bu şahane kitap!" Güneş doğar, batar ve vadideki güller kışın gelişiyle bir bir karlar altında kapanırlar. Atmaca ise artık kitabı tamamen unutmuştur. Öyle ya "Gözden uzak olan gönülden ırak olur derler" diye düşünür hırsından vazgeçer. Kaf Dağının eteklerini bütün bir kış bülbülün acı nağmeleri inletir. ...

Sana

Ruhumu bir kitap gibi okuyan bülbül Bir varmış, bir yokmuş Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde Yakın hem de çok yakın bir diyarda bir bülbül yaşarmış. Gel zaman git zaman üzerinden geçtiği bir gül tarlasının içinde sihirli bir kitap bulmuş. Lakin bu kitap o kadar ağırmış ki bülbül onu alıp başka bir yere götürmeyi düşünmemiş bile. Onu oduğu yerde okumaya, sayfalarındaki gizemleri keşfetmeye başlamış. Her sayfayı açışında etrafa mis gibi bir koku yayılıyor, bülbülü mest ediyormuş. Bu kitap hayatının öyle vazgeçilmez bir parçası olmuş ki sonunda Kaf Dağının arkasındaki arkadaşlarını ve ailesini bırakıp bu kitabın yanı başındaki çınar ağacına bir yuva yapmış. Kitabın kızıla çalan sayfalarında sanki kendini buluyormuş. Ona nazik kanat çırpışlarıyla yaklaşıyor ve önünde açılan sayfalarından akan hikayeleri büyük bir dikkatle okuyormuş. Ne var ki gene böyle bir gün kitabın mis gibi kokusu ve parıltısı yukardan geçen bir atmacanın da dikkatini çekmiş. Atmaca kısançlığından Bülbülü nasıl ö...

AnaVatan

ellerim annemin elleri içimdeki ben onun bir parçası iken başka bir yolda ilerleyen bir başkasıyım nesilden nesile değişen nedir onun bana uymayan yanları, benim sana uymayan yanlarım elbet bir gün farkına varacağın zayıflıklarım ve sende anne olduğunda zamanın o düğüm noktasında geriye bakıp anneni düşündüğün o an beni yeniden keşfedeceksin hatalarım günahlarım ve bir an için parlayan iyi yanlarım nasıl sen bana annemin çay sofralarını kırpık kırpık kumaş, iğneler ve paletini hatırlatıyorsan yavrunda sana annenle geçidiğin günlerden bir gün gibi gelir: kıymet verdiğin, kıymet gördüğün eleştirdiğin, eleştirildiğin içinde sevgiyle öfkeyi harmanlayıp ben böyle yapmayacağm dediğin ama sonunda sana da aynı şeyi diyenlerin hep çıkacağı bir ülkede yaşıyorsun demektir. Bu ülkenin adı AnaVatandır. Meva A. Ö.

Acıbadem Kurabiyesi

Dostumdan istediğim acıbadem kurabiyeleri İstanbul'dan geldi. Bir bilse bu kurabiyeler içinde daha neler getirdi. Un, şeker, badem ve bir özlem. Uzaktaysan yurdundan neler özlersin, hangi tatları, hangi dostları, hangi günleri bilinmez. Alakasız ve önceden hiç sevmediğin şeyleri sever olursun. Arabada giderken kendini Ferdi Tayfur dinlerken bulursan şaşma. Yemyeşilliklerin arasında düzgün evler, insanlar golfte, muntazam sarı şeritler ve kibarlık. Kırmızı ışık yandığında klimayı kapatıp camı açacak olursan Gülpembe şarkısı dünyanın bu uzak köşesinde de duyulur, kim bilir belki bir anlayan olur. Umulmadık anlarda Allah bir dost yollar insana. İlk gördüğünde hediye paketini açmadan önceki esrar gibi anlamazsın içinde ne olduğunu. Paketi açmak belki yıllar sürer. Lakin, o dost yavaş yavaş derinden içeri girer, Rabbinin hediyesini uzatır. Kalbini açar iyi günde, kötü günde ve arasındaki boşluklarda. Bilse, o kurabiyelerle bana rahmetli dedemi (çok severdi bu kurabiyeleri), İstanbul...

Sıfır Dediğimde (2007)- İzlemeye değer bir Türk filmi...

Yönetmenliğini Gökhan Yorgancıgil'in yaptığı "Sıfır Dediğimde"filmi gerçekten çok etkileyiciydi. İspanyol yönetmen Guillermo del Toro Oscarlı "El Labirento del Fauno" filmindeki gibi magical realism öğeleri taşıyor. Sonunda Türkler'de keyifle seyredilen fantastik ve rüya boyutundan öğeleri gerçeklikle yoğurup magical realism'in doğuya has bir yorumunu ortaya koymuşlar. Film üç farklı karakterin hayatlarının birbiriyle çakışmasıyla oluşuyor. Ana karakterlerden Aslı'nın üniversitedeki hocasından emanet aldığı Doğu masalları kitabını kaybetmesiyle filmin birinci kısmı başlıyor. Daha sonra buna eş zamanlı psikyatr Melih'in hipnoz seansları ve de en etkileyici sahnelerden bazılarını barındıran Zümrüt-ü anka kuşu ve şehzadenin masalının anlatıldığı kısım. Her ne kadar yolları birbiriyle hipnoz dünyasında da kesişse heyecan dolu bir macera başlıyor. Bu filmi kaçırmayın derim. Filmin en çekici yanı ise dünyada ilk defa insanların mahkum.net teki forum...

Voodoo Doll

from the sky fell down a voodoo doll the black-eyed doll I see myself in like a mirror from the little pins in your words wounds touched my skin like bits of poison there, unawares you stabbed from my back her stuffed cotton body shaken and my heart bleeding then friendship exchanged for lifetime acquaintance Meva Ayse Onyurt