Sıfır Noktası

On dördüncü doğum günümdü. Evimizin pütürlü yeşil duvarlarında bir köşede rastladım ona.
Gözlerim mühürlendi sanki. O tuhaf akışkan nesnelikten ırak akışa. Ruhumla ilk karşılaşmam. O an ne kadar uzun sürdü. Sanki bir sene, on iki ay, kırk sekiz hafta iç içe doldu o dakika. Hiç beklenmedik bir anda çocukluğa veda ettiğimi hissettim, öteki benin farkına vardığımda. Zamanın çarklarında bir dişli gibi dönüyordum, fakat o hep aynı yerdeydi. Uçuk yeşil duvarın yamuk yumuk gözlerinden bana bakıyordu. Ta derinlerime. Yaratılışımdaki zayıflıklara.

Söz verdim, o gün yıllar geçtikçe arada dönüp o noktada tekrar buluşacaktık. O da başını eğip bu teklifimi kabul edercesine onayladı. Bir süre daha kilitli kaldım, o artık yerinde yoktu. Ta ki bir sonraki sene tekrar karşılaşana dek. Ama ben istediğimde değil, o istediği zamanlarda. Umulmadık bir adreste karşıma dikildiği çok olmuştur. Bir an sanki Hızır gibi görünüp yok olur, vehim mi yoksa o muydu diye ardında bir düşünce velvelesi bırakarak.

Sustum, yalnızca yalnızlığı dinliyorum. O gelsin diye bekliyorum. Tek bir yaprak kıpırdamıyor, asla yaşlanmayan ruhum, seni gördüğüm o anlarda muazzam ahengin bir parçasıymış gibi hissediyorum. Zaman duruyor, zamansızlığı, mekânsızlığı ile Mevlâ’ya yaklaşıyorum. Dervişler kelebek ise ben de kelebeğin kanadındaki kahverengi bir nokta. Sıfır noktasına ulaştığım o anlar, hayat tekrar gülümsüyor tüm sıradışılığıyla.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sustalı Maymun

Sen

Gözlem