Türkçe’de Mevlana, Farsça’da Hüdavendigar, ve şimdi İngilizce’de Rumi…

Ne kadar güzel şeyler söylerseniz söyleyin yazdıklarınızın güzelliği ancak karşınızdakinin anlama gücüyle sınırlıdır. (Mevlana) Mevlana Celaleddin-i Rumi deyince hepimizin aklına lisede edebiyat derslerinde işlediğimiz Mesneviden seçme şiirler gelir ve elbette Semazenler, Mevleviler ve Mevlana’nın yüzyılları aşan barışa ve sevgiye yolculuğu. Şu anda dünyanın neresine giderseniz gidin biraz şiir okuyan entelektüel bir insanla sohbet ettiğinizde Rumi’nin şiirlerinden haberdar olduğunu görürsünüz. Mevlana geçen senelerde Amerika’da da en çok okunan şair olmayı başardı. 1200lerden 2004e ilginç bir hikayesi var onun şiirlerinin, İslam’ı yaşayışının ve Aşk’ta yok oluşunun. Şimdiye kadar yapılan her araştırmada doğal olarak Mevlana’nın o büyük düşünce sistemi daha doğrusu örnek bir Müslüman olmayı hedefleyen ve bunda da HZ. Muhammed’i örnek alan bir hayatı öğütleyen tasavvuf düşüncesi ilk sıraları almıştır. Fakat Mevlana’nın şairliği ve yüzyıllara meydan okuyan şiirleri hakkında söz pek açılmamış ve belkide birazda o mısralardaki muhteşem anlamlar yanında gölgede kalmıştır. Bir edebiyatçı olarak Mevlana’nın Divan-ı Şems-i Tebrizi ve Mesnevi’sini okuduğunuz zaman hikayeler, öğütler, hikmetler, gündelik yaşama inebilen benzetmeler ve her yaşa, her güne, her insana hitap edebilecek dizeler yanında daha derinlerde, sözcüklerin arasında bir yerlerde Sonsuzluğun o tüyleri ürperten hissini ve Allah’ın varlığında yok olmanın benzersiz tadını bulmak kaçınılmaz neredeyse. En ilginci de Mevlana ‘Aşk Yolunu’ ve ‘Allah Yolunun’ rehberliğini yaparken kendi şairliğini, kendi sözlerini ve dizelerini yerin dibine geçirmekten de geri kalmıyor. Hani şu son zamanlarda hep bahsettiğimiz post-modern yazarlar var ya, aralarına Rumi’yi de eklemek mümkün. Nasıl mı? Mevlana bir Sufi olarak İslam’ı en güzel şekilde yaşamaya çalışırken bir yandan da evrendeki temel soruları kurcalamıştır şiirlerinde. Ama buna felsefe denemez aslında; çünkü felsefe şüpheyle başlar ve sorulara cevap bulmaya yöneliktir, halbuki Mevlana’nın arayışı Allah’a iman ve sonsuz bir güvenle başlar. O soruları cevaplamaya koyulmaz. Evrenin paradokslarla çevrilmiş girdabını anlatır ve şiirleri de işte tam bu çeşit çeşit paradokslardan oluşur. Hatta kendi yazdığını bile inkar edebilecek kadar ileri gider Rumi ve Divanını akıl hocası, sohbet arkadaşı, ve İlahi yolda yoldaşı Şems-i Tebrizi yazmış gibi adlandırır. Bu yüzden de yüzyıllar boyunca onun tüm eserleri hakkında değişik yorumlar yapılmış ve hatta efsaneler oluşmuştur. En ilginci kendi mısralarının yapaylığını ve kırılganlığını gören ve bunu her fırsatta dile getiren bir Sufi şair olmasıdır. Çünkü Mevlana’dan önceki şairlerin çoğunda sanat ve şair ön plandadır. Her biri daha güzel gazeller yazabilmek için birbiriyle yarışmış ve türlü teknik yollara başvurmuşlardır. Çoğu yazarın ve şairin amacı kelimeler üzerindeki ustalıklarını kanıtlamak olmuştur. Bu halen böyledir. Doğanın kanunu. Fakat pek az şair tamamen farklı bir yol seçmiştir Mevlana Celaleddin-i Rumi gibi… Mevlana Aşkın o inanılmaz hissini ve Yaratıcıyla bir olduğu o anları kelimelerle anlatamayacağını bildiği için değişik yollara başvurur. Mesela nerdeyse şiirlerinin yarısı ‘sessizlik’ temasıyla biter. Susar ve sessizliğin şiirini yazar. Der ki: “Bu davul ve bu kelimeler çınlamaya devam eder!/ Bırak hepsi sakladıklarını sessizliğe gömsün!”. Mevlana’nın mısraları arasında ‘hissetmek’ vardır ‘anlamak’ yoktur. Aslında sırf bu yüzden de şiirleri çeşitli şekillerde yorumlanmış, zaman içinde önüne gelen Rumi’den farklı farklı kısımları atarak kendilerine göre yepyeni bir Rumi oluşturmuşlardır. Onun yüksek İslam anlayışını arka sıralara itip, müzikle raks ettiğini ve bu yolla ilahi aşka kavuştuğunu düşündürmek isteyen çok. Fakat şunu unutmamalı ki sonradan Mevlevilik adı altında yapılan yeni adetler aslında Mevlana’yı ve onun Peygamber Efendimize sallallahu aleyhi ve sellime olan gönül bağını rencide edebilir. Mevlana taa yüzyıllar öncesinden bunun farkında olup şiirlerini küçümsemiş ve onların hiçbir şekilde gerçeği ve doğru yolu gösteremeyeceğine karar vermiştir. Fakat neden yazmaya devam etmiş? Elbette bir kerede olsun hayatında Aşık olan onun neden şiir yazdığını anlar. Hele söz konusu İlahi Aşksa. Mevlana’yı da kelimelerle anlatmak imkansız bence. Onu seven Allah dostları bilir ki içte yanan o ateş dilde anlatılmakla anlaşılmaz. Evrenin tatlı ahengini duyabilen, kendi varlığını ezip tüm insanlığı ve yaratılanı Allahü tealanın bir ihsanı olarak görebilen ve duyduklarına değil hislerinin onu götürdüğü o yüce Huzura ulaşabilen her ruh birer Mevlana’dır aslında. Başta da dediği gibi ünlü Sufi’nin Ne kadar güzel şeyler söylerseniz söyleyin yazdıklarınızın güzelliği ancak karşınızdakinin anlama gücüyle sınırlıdır. (Mevlana) Ve biz de anlayanlardan olalım inşallahu teala!
Meva A. Önyurt

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sustalı Maymun

Sen

Gözlem